Türkiye’de Gökdelen Var mı? Öğrenmenin Yükselen Katları Üzerine Pedagojik Bir Yolculuk
Bir eğitimci olarak, öğrenmenin yalnızca bilgi edinmekten ibaret olmadığını; aynı zamanda bireyin, toplumun ve kültürün birlikte “yükselme” süreci olduğunu her zaman düşünürüm. Tıpkı bir gökdelenin kat kat yükselmesi gibi, öğrenme de katmanlı bir yapıya sahiptir. Peki, “Türkiye’de gökdelen var mı?” sorusu, sadece mimari bir merak mı, yoksa ülkemizin gelişimsel, pedagojik bir metaforu mu olabilir?
Bu soruya tarih, toplum ve öğrenme teorilerinin ışığında yanıt aramak; yalnızca şehirlerimizin değil, zihnimizin de nasıl yükseldiğini anlamamızı sağlar.
Yapı Olarak Gökdelen, Düşünce Olarak Öğrenme
Gökdelenler, mühendisliğin olduğu kadar vizyonun da ürünüdür. Türkiye’deki gökdelenler — İstanbul’daki Sapphire, Metropol İstanbul, Skyland veya Ankara’daki One Tower gibi yapılar — yalnızca beton yığınları değildir; aynı zamanda çağdaş düşüncenin somut göstergeleridir.
Pedagojik açıdan bakıldığında, her gökdelen bir öğrenme sürecine benzer. Davranışçı öğrenme teorisine göre bilgi, adım adım, sistemli biçimde inşa edilir. Aynı bir binanın katları gibi… Ancak yapı ne kadar yüksekse, o kadar sağlam bir temel gerektirir. Bu, eğitimde de böyledir: temel beceriler sağlam değilse, bilgi binası çöker.
Kültürel öğrenme teorileri ise bize şunu hatırlatır: gökdelenler yalnızca teknik bilgiyle değil, toplumsal işbirliğiyle de yükselir. Tıpkı öğrencinin yalnız değil, topluluk içinde öğrenmesi gibi.
Türkiye’de Gökdelenler: Öğrenme Kültürünün Yansıması
Türkiye’de gökdelenler var mı? Evet, hem fiziksel hem de sembolik anlamda var. İstanbul’un siluetine baktığınızda, Maslak, Levent ve Ataşehir’de yükselen binalar, ülkenin küresel düzeydeki iddiasını yansıtır. Ama bunlar aynı zamanda toplumsal bir “öğrenme sürecinin” de göstergesidir.
Her gökdelen projesi, planlamadan mühendisliğe, estetikten güvenliğe kadar onlarca disiplini bir araya getirir. Bu da öğrenmenin çok boyutluluğunu simgeler. Çünkü bilgi, yalnızca bir dersin içinde değil; mimaride, şehir planlamasında, ekonomide, çevre bilincinde ve insan davranışlarında da yaşar.
Bir ülkenin gökdelenleri, onun ne kadar öğrendiğini, öğrendiklerini nasıl uyguladığını gösterir. Tıpkı öğrencinin bilgiyi ezberlemekle kalmayıp, onu yaşama dönüştürmesi gibi.
Pedagojik Perspektiften Yükseklik: Öğrenmenin Katmanları
Eğitim biliminde her öğrenme bir katmandır. Bloom’un bilişsel alan sınıflaması bunu çok güzel anlatır: bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme… Her basamak, tıpkı bir gökdelenin katları gibi birbirine bağlıdır.
Türkiye’nin gökdelenleri de bu basamakları andırır. Ülke, önce planlamayı öğrenmiş, sonra üretimi, ardından estetiği ve sürdürülebilirliği öğrenmeye başlamıştır. Bu süreç, pedagojik olarak “derin öğrenme”ye benzer. Artık sadece yükseğe çıkmak değil, neden yükseldiğini anlamak önemlidir.
Yüksek binalar sadece şehirlerin değil, öğrenme kültürünün de bir yansımasıdır. Bir ülke bilgiye değer verdikçe, hem binaları hem de insanları yükselebilir.
Toplumsal Öğrenme ve Mimari Bilinç
Bir gökdelen, tek bir kişinin eseri değildir. Mimar, mühendis, işçi, yatırımcı, çevre uzmanı… herkes aynı hedefe hizmet eder. Bu, Vygotsky’nin sosyal öğrenme kuramını hatırlatır: bireyler ancak sosyal etkileşim yoluyla bilgiye ulaşır.
Türkiye’deki gökdelenler de aynı kolektif çabanın ürünüdür. Bu binalar, toplumsal öğrenmenin fiziksel bir ifadesidir. Bir ülke, birlikte öğrenebildiğinde yükselir. Eğitimciler, tıpkı şehir plancıları gibi, bu yapının temellerini atan kişilerdir.
Öyleyse şu soruyu sormak gerekir: Biz kendi zihinsel gökdelenimizi inşa ederken, hangi katlarda oyalanıyoruz? Bilginin hangi katına ulaşabildik?
Sonuç: Gökdelenler Gibi Yükselen Bir Öğrenme Kültürü
Türkiye’de gökdelen var mı? Evet, var. Ama asıl önemli olan soru şu: Zihinlerimizde gökdelenler var mı?
Eğitim, bireyin iç dünyasında yükselen görünmez bir yapı gibidir. Her yeni bilgi, bir kat daha ekler; her sorgulama, o binayı biraz daha sağlamlaştırır. Gerçek yükseklik, gökyüzüne uzanan binalarda değil, öğrenmenin derinliğinde gizlidir.
Bu yüzden, gökdelenlere baktığımızda yalnızca beton değil; insanın öğrenme isteğini, yaratıcılığını ve ortak çabasını da görmeliyiz. Çünkü bir ülke, gerçekten öğrenmeye başladığında — hem şehirleri hem insanları birlikte yükselir.
Ve siz… Bugün kendi öğrenme gökdeleninizin kaçıncı katındasınız?